29 Ekim 2011 Cumartesi

Top Secret

   Belki anlatacak çok şeyim vardır. Konuşmak ve susmamak isterim belki içimden. Ama aslında beni anlasınlar da istemem. Bir giz kalsın içimde isterim. Gizemi severim. Fakat hiçbir zaman gizemli olamam. Çünkü başkalarıyla paylaşabileceğim sırlarım olmaz. Sır saklayabilirim. Ama bana sır vermesinler isterim. Sır sözcüğünün manasına ihanet sayarım insanlar birbirleriyle sırlarını paylaştığında. Çünkü onun adı sır.

   Anlaşılmamak güzel bazen, havalı. Zaten o yüzden yazmıyorum ben bloga bugünlerde, yoksa üşengeçlikle falan hiç alakası yok, gerçekten.
   Sır demişken, o zaman ben yine sırra kadem basayım, uu çok cool'um beyb.

27 Ekim 2011 Perşembe

O Zaman Dersimiz Tarih

   Her insan farklı bir tarih.
Farklı coğrafyalar içerisinde vuku bulan bir dizi tarihi olay barındırır hem de içinde. Etkisi uzun süren ve epey etkileyen cinsten olaylar.  Zaten öyle olmasaydı adına tarihi olay denmezdi sözü geçen olayların.

   Tarihi olaylar tekrar etmez aynı zamanda. Yaşanır ve biter. Konusu insandır. Malzemesi insandır. Coğrafyası insanlarla kaplıdır. İki coğrafya ve iki tarih birleşir, tarihi olayı dünyaya getirirler. Lakin dünyaya geldiği günün sonunda geldiği yere geri döner. İnsanlar acımasızdır. İki coğrafya ve iki tarih kıymetini bilemez tarihi olayının.

   Zaten dünyaya getirdikleri şeyin adına tarihi olay bile denmez belki. Çünkü üzerinden yıllar geçmesi gerekir tarih diye seslenebilmek için.
   Tarihin ve coğrafyanın dünyaya getirerek ve ardından terk ederek yaşamaya mecbur bıraktıkları olayı sayfalarda saklı tutmak en iyisidir bu yüzden. Yeri geldiğinde okunur, hatırlanır, sınav konusu olur. Sonra yine unutulur. Yaşananlardan ders almak ise akıllıların işidir.

15 Ekim 2011 Cumartesi

Kadın

   "Bir kadın hayattır aslında.

   Çünkü hayatın içinde olan herşey ancak kadınlar olduğunda anlam kazanıyor. Yemek yemek, su içmek bile. Bir kadının elinden içtiğiniz suyla kendi kendinize bardağı doldurup içtiğiniz su arasındaki lezzet farkını anlayabiliyor musunuz? Anlıyorsanız ne mutlu size. Anlamıyorsanız, ne yazık ki yaşamıyorsunuz."

   Aynen böyle. Şiirler en çok kadınlara yazılıyor. En çok kadınlar şiire benzetiliyor. "Şiir gibi kadın" sözü, içinde şiirden ziyade kadın kelimesi olduğu için belki daha anlamlı.
   Şiirler yazılsın sizin için. :)

8 Ekim 2011 Cumartesi

Güvercin Taklaları

   
    "Sık sık nefes çeken cigarasından
   Saz benizli bir ihtiyar;
   Yılan yakalamakmış merakı, yılan korkusundan."

   Bu ara kitap okuyorum hep. Kitap alıyorum. Başlıyorum ve çabucak bitiyorlar. Kitap okuduğum için ders çalışamıyorum. Her kitabın hikayesi birbirine bağlanıyor sanki. Birini bitirip hemen diğerine başlamam gerektiğini hissediyorum. Okurken not almam gereken yerler olduğunu düşünüyorum, daha sonra onların çok olacağından korkup, bir üşengeçlikle bırakıveriyorum not almayı. Duygusunu bölmeden okumaya devam etmek istiyorum. Çevremde olup bitenlere kulak veremiyorum. Bir hikayenin kahramanı oluveriyorum.

   "Yıldızlı bir gece, ay da vardı
   Sen gülümseyince
   Yüreğimde bir balık oynadı."

   Yanımda müzik çalıyor, ben o şarkıları duymuyorum. Kahramanlığıma devam ediyorum kaldığım yerden. Hep ağlamaklı bir haldeyim. Mutlu olunacak yerlerde de gözlerim doluyor. Duygusal olmadığımı her yerde dile getiren ben, duygularımın kabarıp coşmasına tanıklık ediyorum.

   "Bu işin bir tek çözümü var;
   Herşey yoluna girecek o zaman
   Kendimi de bilsem seni bildiğim kadar."

   Hep ağlamadığımı söylerler. Hep ağlamadığımı söylerim. Ağlamanın bana iyi geldiğini farkediyorum. Bu halimi seviyorum.

   Kendimi de bilsem başkalarını bildiğim kadar.

5 Ekim 2011 Çarşamba

Yarı Cadı, Yarı Peri. This is a woman dude.

   Yaşayacaklarımın sırasının karışmasından da korkmuyor değilim. Bir sırası var mı onu da bilmiyorum tabi. Olmalıydı. Ne yaşayacağını bilmeli ve hazırlıklı olmalı insanlar diye düşünmüyorum da değil bazen. Sonra tabi ki saçma şeyler düşünüyorum ben demiyorum da değil.
   Biri sen kimsin diye sorsa cevap verecek durumda da değilim. Yani ben benim sadece. Çeyreği boş, yarısı melek, çeyreği şeytan. Kendime iltifat da ettim, kaçmaz. Yani melek gibiyim diyemem de değil şimdi.
   Kendi kendine iltifat etmenin itici olabileceğini bilmiyorum da değil. Ama iltifata ihtiyacım yok da değil. En azından kendim yapamıyorum da değil. Çok güzel iltifat ederim.


   Fotoğrafa da tebessüm etmedim değil.

3 Ekim 2011 Pazartesi

Everybody loves a loser.

 
   Yalnızca kaybedenlerden hoşlanmak diye bir şey var mesela. Onların farklı olduğuna inanmak her seferinde. Hiç sektirmeden defalarca aynı hatayı tekrarlamak. Zaten en başta farklıyı beklemek farklı tabi. Saçma.
   Nerede okudum hatırlamıyorum ama hep yenilen takımı tutmak gibi bir şey bu.
   Ben hiç kendim gibi birini sevmedim.
   Denklik falan hikayelerine aldırmadım. Gidip en farklılarını seçtim. Ya da onlar beni buldu. Bilmiyorum.
   Arkadaşlarımla da öyle. En basitinden kapalıyım ben hani, ama kapalı arkadaşım çok çok azdır. Bu bir ölçü değildir tabi ama hani genellikle öyle olur, kapalı kızların yanında kapalı arkadaşları olur. Birbirleriyle ortak şeyleri vardır, arkadaş olurlar. Aynı olmak hep sıkıcı geldi bana. Çünkü ben hep öğrenmek istedim, hep başka hayatları merak ettim, kendiminki gibi olmayanları. Değişik insanları. İnsan kendi değerlerinin farkında olduğu ve onları kaybetmediği sürece her tür insanla olabilmeli. Yanımda bir tane daha kendimden istemem ki ben.
   İyi ki de böyleyim.
   Karşı cinse karşı da böyle oldu bu. En farklı olanı buluyorum galiba hep sevmek için. Bana çok şey öğretebilecek kişiyi seçiyorum sanki. Bir çeşit bencillik. Bir süre için o da beni farklı buluyor. Ben tanıdığı kapalı kızlara benzemiyorum çünkü. Neredeyse seviyor. Sonra bir şey oluyor. Tatlı gelen farklılık, içine biraz ciddiyet katılınca eski tadını kaybediyor.
   Ben de böyle öğrenebiliyorum. Tanımak ve yara almak yoluyla. Kalıcı öğrenmeler.
   'Davul bile dengi dengine çalar.' atasözünün hakkı var mı gerçekten diye düşünüyorum sonra.

1 Ekim 2011 Cumartesi

Evlilik Mimi

   Sağolsun deep mimlemiş beni. Hürmetler efendim.
   Konu: Nasıl bir evlilik hazırlığı ve töreni isterdin?

   Öyle çok büyük bir olay gibi bakmıyorum ben bu evlilik olayına. Hatta olsun bitsin tarzında düşüncelerim. Nikah yeterli. :D Ama aile büyükleri faktörü var herşeyden önce. Aslında ne kadar üzerine hayaller kurulsa da, planlansa da bence ailelerin istedikleri oluyor gibi. Hem varsın öyle olsun zaten.
   Çünkü sanırım ben yapamam bunun planlarını. Özel isteklerim de yok, şöyle olsun böyle olsun diye. Bir an önce bitsin hatta. Göz önünde olmak, izlenmek, abartı falan filan sevmediğim şeyler. Gerilirim yani, rahat olamam ki. Kalabalık falan. Zor şeyler. Hayırlısı diyoruz her zamanki gibi.
   Bi de düğünlerde kızların çirkin olma olayı var. O makyajlar, o elbiseler. Aman Yarabbi. Normalde düğünlerdeki hallerinden çok daha güzel olan kızlar bilirim. Yapmasınlar, etmesinler.
   Yani kendi makyajımı da kendim yaparım, acımam, kimseye bırakmam.
   Aday bile yokken plan yapmak da komik olsa gerek. :D
   Bunun planını, törenini, şusunu busunu adayımla da konuşmak bir tuhaf mesela. Ne bileyim, sevmem gibi.
   Tabi ki evlenicem bi gün, olur işte bi şekilde. İsterim de yani. Teferruat hiç önemli değil bana kalırsa. Bir kere evleniyoruz ya olayı falan olmamalı bu, yani bence masrafa gerek yok ya. :D Harcanacak parayla daha güzel şeyler yapılabilir. Yanlış mıyım?
   Belki bir gün biri bana romantik olmayı öğretebilir. :D