21 Ocak 2013 Pazartesi

Geç Kaldım!


Duygularımın tadını alamamaya başladım. Yalnız çay tadı var damağımda sıklıkla, birer saat arayla.

Kusurları görmezlikten gelmeye başladım. Baktıklarımı en sevdiğim renklere boyuyorum zihnimde, örtülüveriyor kusurları. Zaten anıları da siyah beyaz yapmak en güzeli. Örtülsün kusurları, kalsın çikolata tadı.
 ***

Düşünüyorum da bize verilenler tam da bize göre, öylesine değerli. Mesela düşünsenize fazlası olduğunu. Karıncaların ayak seslerini duymak hoş olur muydu?
***

Kalbimden dışarı doğru bir şeyler sızmak istediğinde, konuşmayı onlar da istediklerinde ben bir şey yapamıyorum belki ama Cem Adrian şarkı söylüyor. Ben de onu taklit ediyorum, kapatıyorum gözlerimi.
***

Belki hiçbir yere geç kalmıyorum ama bu lanet geç kalmışlık hissi peşimi hiç bırakmıyor.
Birazdan okula gitmek için hazırlanmam gerek ve ben sanırım makyaj yapmak için geç kaldım.
***

Dün çok mutluydum ben. Ama aç gözlü duygularım var. Onları doyurmayı beceremiyorum, doyurabilenler de burada yoklar. Belki epey zaman da aç kalacaklar.
"Nasıl olur da insanın halinden insan değil de müzik ve kahve anlar?"

16 Ocak 2013 Çarşamba

Sıradan Masaya, Masadan Hayata



Bir dönemin daha sonuna geldik sayın seyirciler.
Bu dönem geçmiş dönemlerimden farklı olarak, öğrencilerin son hafta okulu ektiği lakin öğretmenlerin okula gelme zorunluluklarının olduğu bir dönem. 

Sıralardan masaya geçtiğim dönem. 

Ama sınıflara az öğrencinin geldiği zamanlar ve bu sınıflarda yapılan sohbetler de bir hayli güzel. Dönemin yoruculuğundan sonra karşılıklı olarak tüm sevimliliklerimizin ortaya çıktığı bir dönem, oldukça sıcak bir dönem. Yani ne bileyim, bütünleştirici olmak güzel. Merak edilmek güzel, tüm ayrıntılarınızla. 30 çift göz bu, az değil.

Başlarken yaşadığım tüm şaşkınlıkların, “şimdi ne yapacağım?”ların biraz da olsa son bulduğu dönem bu dönem. Alıştığım dönem. Belki birazcık da mesleğimi sevmeye başladığım dönem. “Benden öğretmen olurmuş aslında ya” dediğim bir dönem. Ailemin, mahallenin, tanıdıkların “öğretmen kızımız” diye bana kucak açtığı bir dönem. 
Belki en çok sevildiğim dönem.

Dönemi kapatıyoruz. Sonra bir yaş daha büyüyorum bu ay. Öyle yeni yeni kararlarım yok, başlangıçlarım yok. Her şey olduğu gibi kalacak, ben ise geleceğim adına biraz daha fazla çalışacağım.
Bir şeyler değişecek, orası kesin. Kim görmüş hep durağan kalan şeyleri. Çoğunun hayatlarında uyguladığını yapıyorum ben de bu dönem, zamana bırakıyorum.

Benim işim insanlarla uğraşmak. Onlara bir şeyler öğretmekten evvel, onları tanımak. Hissettiklerini tahmin etmek. İşimin en çok bu kısmını seviyorum.

Örneğin girdiğim tüm sınıflarda bir çalışma yaptım bu hafta. Bir konu belirledim, onlar da o konu hakkında İngilizce yazı yazmaya çalıştılar. Topladım daha sonra onları, okudum. Konu şu: Write down the four most important things you have and explain why they are important for you.
Yani hayatlarındaki en önemli 4 şeyi yazıp, neden önemli olduklarını açıklayacaklardı.

En başta sadece somut düşünmeyin, soyut şeyler de olabilir dememe rağmen, hemen hemen tüm kağıtlarda “my mother, my father, my brother, my computer, my telephone, PS3” başlıkları var. Gençlik böyle. Okuması çok zevkli. Sizi tanımak güzel.

Hayatlarınızın seyri güzel değişsin. :)

10 Ocak 2013 Perşembe

Anlamsız Ama Anlamlı Gülümsemelerin 29.su



Kimse kucak açmazsa sana, kucaklayıcılığı olan anılar var. Anımsa birkaç tanesini, sonra gülümse kimseler yok iken etrafta. 

Ya da olabildiğince insan olsun çevrende, o zaman gülümse. Öylesi daha sevimli.

Sonra kucaklayıcılık ne güzel sözcük.

3 Ocak 2013 Perşembe

Leylayım, Mecnunsunuz


Müsaadenizle kocaman bir hayal kurmak istiyorum. Toplansın yamacıma tüm güzellikler ve kırmızının bütün tonları. Pembesi bile kabulüm.
Hayalimin bir temeli olmalı ve o temel İstanbul'da atılmamalı. Bir zemini olacaksa eğer, ayaklarım basmasın çoğunun uğruna öldüğü bu şehrin asfaltına. Burası fazla büyük, çok ayrıntılı. Karmaşayı sevmiyor benim küçük aklım, karışıklıklara çözümler bulamıyor. Başka bir toprak üzerinde olsun zemini hayalimin. Mümkünse.

Bir de tavanı ve duvarları olsun hayalimin. Yalnız olayım birazcık da. Fazlalığından bunaltmayacak kadar, azlığıyla kendini özletmeyecek kadar.
Yani diyorum ki yalnız olayım ama çok yalnız olmayayım. Yalnız olmak istemediğimde başımda bitiversin birkaç yüz.
Hafta içi okula gideyim öğretmek için. Hafta sonu da benim evim okul olsun bana, öğrenmek için. Birazcık da kendimi eğiteyim. Çok okuyayım, bir sürü okuyayım, çok vaktim olsun. Çokluğundan sıkılmayacak kadar, azlığından şikayet etmeyecek kadar. Herkesin dilediği bu zamandan. Benim de öyle.

Uyanayım, kahvaltı yapayım, şarkı söyleyeyim, ütü yapayım.
Sınıfa girdiğim an öğrenmeyi bekleyen öğrencilerim olsun. Hepsi ben anlatırken beni dinlesin, birbirlerini değil.
Sonra her şey çok güzel olsun.
Her şey çok kolay olsun demiyorum ki. Zor olan şeyler de olsun. Ama ben zorlukları başarmanın da tadına bakayım.
Hep güleyim demiyorum ki. Ağlamayı unutmayayım. Ama çaresizlikten olmasın. Rahatlamak için belki. Mutluluktan olması da kabulüm.

Sahi hayal kurarken görmezden geldiğim bir şey var: Dünyanın merkezi ben değilim. Ya da dünya benim etrafımda dönmüyor. Fakat hayal kurmak bu ayrıntıları görmezden gelmeyi gerektiriyor.
Size de öneririm. Herkesin bir şeyleri düşlerken bencil olmaya hakkı var.