20 Ağustos 2013 Salı

Koku


Vaktiyle aşık olduğum roman kahramanlarının şimdi ne yaptıkları umrumda değil.
Ben hep bir sonraki okuduğumu sevdim. Sayıları giderek çoğaldı.
Kaldı ki okumaya devam edersem, korkarım ölene kadar aşık olduğum adam sayısı epey fazla olacak.

İlk okuduğum romanlardaki adamlar sanırım yakışıklıydı, en azından o zamanlar zihnimdeki fotoğrafları öyleydi.
Sonra ben biraz büyüdüm, adamlar biraz duygusal oldular. Entelektüel ve yerli yersiz çokça romantik.
Sanırım ardından biraz daha büyüdüm. Bir sonraki aşık olduğum adam türü ise çirkin, aksi, huysuz, duygusuz ve oldukça ukala idi. Yaşlandıkça kaldırabileceğim acı yükü limiti arttı, yani daha iyisini yapabileceğime inandım ve böylece daha kötüsünü sevdim. Nedense hep onları iyileştirebileceğime inandım. Dümdüz olsunlar istemedim. Düzeltebileceğim yerleri ne kadar fazla ise o ölçüde başarılı olacaktım.

Sevdiğim kusurlu hali istediğim kalıba soktuktan sonra son halini gerçekten ilk hali kadar sevebileceğimi düşünüyor olmamı aklım almıyor. Çünkü ben adamları değil de kusurlarını seviyorum, o halde absürdizmden etkileniyorum. Buna bazıları mazoşistlik de diyorlar. Yalnızca kendime karşı kibar olayım istedim.

Ben eğer acı çekmezsem güzel cümle kuramam, istediğim kadar güzel şarkı söyleyemem, hüzünlü bakarak gülümseyemem. Kısacası kendimce güzel olarak değerlendirdiğim hiçbir şeyde başarılı olamam. Olgunlaşamam. Yetmez.
Şimdi çocukla çocuk olabiliyorum, çünkü hala çok çocuğum. Benim bahsettiğim -mış gibi yapmak evresine halen gelememiş olmakla ilgili. Yaptığımın boyu yetişkinlerin yaptığı gibi "çocukla çocuk, büyükle büyük olmak" sözüne erişmiyor henüz. Bunun için daha fazla acı gerek. Yetmez.

Ayrıca yanlış anlaşılmasın, romanlardaki karakterlerden bahsediyorum. Ben kendi kendime her şeyi kurgulayabiliyorum, bir tek kokuları eksik.

Bu böyle mi gider, gerçekten bilmiyorum.
Daha kaç kez aklım gidecek ve bir tur atıp geri gelecek merak ediyorum.
Daha ne kadar içinde bolca "ben" geçen yazılar yazarım kestiremiyorum.
Sahi bir de ben "Bu gözlerin hepsi sizin mi acaba?" denilirse süblimleşiyorum.

Benim ben olmakla ilgili ciddi sıkıntılarım var.

16 Ağustos 2013 Cuma

Öyleyse

  
"Kal" diyor Serapus ve ekliyor. "En güzel sen severmiş gibi yapıyorsun."

15 Ağustos 2013 Perşembe


"Arzum, heyecanlandırılmak değil. Arzum, birlikte heyecanlanmak. Bir gün, her şeyi yaşayıp bitirmiş, yorgun değil, hala şaşıracak gücü olan biriyle. Onu da yaptım, bunu da gördüm değil; ben de yapmadım, birlikte yapalım diyenle. Aradaki mesafeyi kapatmak için koşmam gerekenle değil, birlikte yol alınabilecekle. Bir bütün haline gelmenin, durumlar, şartlar ve algılar içine sığmayacağı, zihnimi kirletmeyecek, tertemiz olanla.

Neyin ne olduğunu sormadan algılayabilmek, önemli."

10 Ağustos 2013 Cumartesi

Ya Ya Ya Ya Ben En Güzel


Söyleyeceğimiz şeyleri sadece bir cümle ile ifade etmek gibi bir kolaylık varken kendimizi uzun uzun edebi cümleler kurmaya zorlamamız ağır eşya kaldırmak gibi.
Halbuki çat diye kırabilirsin kalpleri. Bir hamlede söyleyebilirsin sevdiğini. Bir bakışla ifade edebilirsin nefretini. Yine aynı bakışla anlatabilirsin heyecanını.
İki kelimelik bir küfür çok iyi iş görür kızgınlığını açıkça belirtmek için.

Ama insanız. Biraz korkak, biraz kibar, biraz cesaretsiz. Tüm bunlar bizi yeni yeni cümleler kurmaya itiyor.
Ya da ben böyleyim en azından, lafı dolandırmayı seviyorum. Bu bazen kırmamak için oluyor, bazen kızgınlıktan, bazen heyecandan. 

Fakat yaş geçtikçe daha net olmaya başlıyor insan. Ben de eski nazik halimden gitmek istemezdim. Ama bunlar hep yorgunluk belirtileri. Önceki kurduğun cümlelerin, halinin, tavrının kerelerce işe yaramaz olduğunu tecrübe ettikten sonra yeni keşiflere çıkmak kaçınılmaz oluyor. Daha cesaretli oluyor insan, daha düşüncesiz, daha heyecansız, biraz daha sevgisiz, biraz daha mantıksız…

Önceki hayatında biraz daha deli olan ve olgunlaşmanın vaktinin geldiğini düşünen insanlarda tam tersi gerçekleşiyor. Doğru olanı da bu sanırım.
Lakin bende biraz bunun aksi gerçekleşir gibi oldu. Çocukluğunda olgunluğu seçip, 23 yaşında bu olgunluğun artık yorduğu biriyim ben. Yani öyle sanıyorum. Öyle olmasaydı geçmişte olduğum gibi daha sık tutarlı olurdum, daha kararlı olurdum. 

Kararsızlığa denk olan kötü bir şey daha yok dünyada.

Ama bu hal ara sıra hoşuma gidiyor. Şimdilik şikayetim yok. Eskiyi ve yeniyi yeri geldiği zamanlarda kullandığım sürece herhangi bir problem yok.

Bu yaşlarda korkak hayaller kurmanın ve  haddinden fazla gerçekçi olmanın adına olgunluk deniyor. Hayallere sınırlamalar getirmek, onları köşelerinden kırpmak bizi büyütüyor, yetişkin oluyoruz. Bize o kurulan hayallerin içine sığacak yer kalmıyor. Sık sık “Ben bunun neresindeyim?” diyoruz. Diyelim güzelim. Hayal dünyasında yaşamanın manası yok.
Batsın bu dünya.

Diyeceğim şu ki bu sorunlar sıkıysa teker teker gelsinler, hepsini çözeriz, sıkıntı yok.

2 Ağustos 2013 Cuma

Eşek


Sevmenin bazen sevilenin egosunu büyütmekten başka bir işlevi olduğunu düşünmüyorum. İşe yaraması için yapılan bir eylem elbette ki değil, belki çoğunlukla isteyerek bile değil. Fakat bazen bir-iki kullanımlığa indirgenmesi tahammül sınırlarını zorluyor.

Bir kadının size verebileceği tahmin edemeyeceğiniz kadar çok şey var. Buna rağmen siz ilkin tahmin ettiklerinizi istiyorsunuz.
Gördükleriniz ya da görebilecekleriniz için gösterdiğiniz çaba ve size bahşedilen aklın sınırlarını zorlamanız büyüleyici. Aktif olarak çalışan yerlerinizin sınırlı olmadığını görmek güzel. Sadece nöbetleşe çalışmasalar keşke dedirtiyor zaman zaman, onun dışında kusursuz. Tebrikler.

Elbette kimse sizden salt duygu insanı olmanızı beklemiyor. İnanır mısınız zaten epey zor olmalı sizin için. Biz sadece kalbinizin attığından haberdar olmak istiyoruz, istiyoruz ki kalbiniz yerleştirildiği yerde göğüs boşluğunuzda iki akciğerin arasında göğüs kemiğinizin hemen arkasında atsın.

Duygularınız azıcık arkadaş olsun duygularımızla, sonra biz omzunuza kadar çıkacak şiirler yazalım size.

Sahi hiçbir kadın sadece duyduğu sevginin kölesi olacak kadar aptal değil. Çoğu kez inanırmış gibi yapıyorlar, emin olun. Hatta kadınların şeytanın yansımaları olduğunu bile düşünüyorum, yakıştırma kulağa hiç hoş gelmese de.
Ama biz aynı anda birden çok şeyi iyi ya da kötü yapabiliyoruz. Sevebiliyoruz, sevişebiliyoruz, gülüyoruz, ağlıyoruz, çalışıyoruz, anne oluyoruz. Bizim sürekli sevmeye gücümüz varken sizin tüm bunları bir anda yok edebilme gücünü kendinizde görmeniz ürkütüyor. Bir sevip bir sevmemeniz adil değil.

Kadınların buna benzer feminist söylemlerde bulunması da şaşırtıcı değil, bazen hak vermek gerekiyor.
Ne de olsa ilgi ve değer görme adına sevip sevip duruyoruz.

Ya hem bize kim dedi de yüksek dozda karamelli çikolata aldık bu kadar. Ya da ne bileyim, meyveli yoğurt.
Şimdi "peki" diyeceğim, çok ağır kaçacak.