27 Mayıs 2012 Pazar

Başlığı ve Sonucu Olmayan Hikayemsi Şey


Sözsüz şarkılar dinlemeyi de sevdim bazen.
Kafamı karıştıran hiçbir sözü yoktu.
Kalem kağıda ise hiç ihtiyacım olmadı.
Düşüncelerim aktı ezgilere birer birer.
Hayır, melankolik biri değilim ben. Yazdıklarıma aldanmayın.
Sadece kendim gibi değilim belki son günlerde.
Gülmelerim eğreti. Bana yakışmıyor.
Yaşadıklarım gülünç.
Gülünç kelimesini ise ilk kez kullanıyorum.
Fotoğraftaki sevimli yaratıkların ise anlattıklarımla hiçbir ilgisi yok.
Sorun şu ki anlattığım bir konu da yok.
Yazmanın beni rahatlatacağına inanarak gelişigüzel savuruyorum cümlelerimi kenarlarına birer düşünce iliştirerek.
Şimdi burada beni okuyorsun ya hani, aslında sadece adımı biliyorsun.
Belki benim de bir hikayem vardır. Girişi, gelişmesi olan, henüz sonuçlanmayan.
Ben senin okuduğunu, gördüğünü yaşamıyorum. Bunu söylemiştim.
Hikayeme ise hep birlikte bir sonuç yazacağız.

20 Mayıs 2012 Pazar

Şimdi şöyle ki:



Bugünkü konumuz zamanı geri ya da ileri almak istemeyişim ve tam da şu anı seviyor oluşumdur.
Şu anın hiç de sevilecek bir yanı yok, hoş. 

Tanısanız siz de sevmezsiniz.

Belki final zamanının geldiğinden, sanki çok çalışıyormuşum gibi sürekli çay-kahve tüketiyor oluşumdan, kan yoksunu oluşumdan ya da hava hakikaten soğuk olduğu için ellerim ve ayaklarımın çözünememesinden, yazarken de fonda Zeki Müren çalmasından bahsedersem, bir cümle ile halet-i ruhiyemi arz etmiş olabilirim. Gayet ekonomik oldu böylesi.
Tabi tabi, şu anın tadını çıkarmak gerek. Sahi carpe diem falan.

Bir de bu şarkılar cidden kime yazılıyor? Biz niye böyle şarkı yazan adamlar tanımıyoruz? Yok yani, şarkıların yazıldığı kadınları da tanımıyoruz ki. 

Normalde alıngan olmamama karşın, tanımadıklarıma karşı alıngan olduğumu fark ettim bir de bugün.
Belki de bu şarkıları, şiirleri, öyküleri, romanları yazan adamları tanımamak daha hayırlı.
Onların da kendilerini tanıtmak yerine, yazmaya devam etmeleri çok daha hayırlı.
Ama ben ayrıcalıklıyım, Zeki Müren benim için “Sorma Ne Haldeyim” şarkısını söylemiş.

10 Mayıs 2012 Perşembe

I am just a mirage


Şöyle bir şey var.
Ben senin gördüğünü yaşamıyorum insan.
Benim çeşit çeşit, desen desen dünyalarım var.
Görünenle yetinmek de az gelmeli sana mesela.
Ben çölde değilim.
Su hiç değilim.
Yaklaştıkça kaybolan bir serap zaten değilim.
Ne görünürüm, ne de kaybolurum ben insan.
Yaşamayı bilmem, yaşatıldığı gibi yaşarım.
Hünerlerim de var küçücük küçümencik şairin dediği gibi.
Sonra çok gülerim, onu bunu severim.
Kimseye de küsmem.
Anlatamam belki, ama kolay anlaşılırım.
Böyle insan.
Ben de insanım.
Merhaba.

4 Mayıs 2012 Cuma

Hata Tespiti


Anlamını yitiren ya da onun bunun eskittiği cümleleri kurmayı kimse istemez. İkinci el cümlelere değer verilmez farklılıkların dünyasında. Madem öyle, neden böyle? Yıpratılan, yaşlanan, eski püskü sözleri duymak adına neden hatalar yapıp duruyoruz? Her yaptığımız hataya söze başlarken "hayatımın hatası" diyoruz üstelik. Bence bir önceki hatan, hayatının hatası olmak için daha kuvvetli bir aday. Bir düşün derim ben kazananı belirlemeden evvel.

Öyle bir dünya yok. Her gün onlarca hata yaparken, sadece birini nasıl olur da koca bir hayatın hatası olarak nitelendirebiliriz ki biz? Burada hata yapıyoruz.

Hem kime göre, neye göre yapılmış olan hatalar bunlar? Ya da onları hata olarak adlandırabilir miyiz? Bir şeyin doğru ya da yanlış olduğunun ayrımını yapmayı biz nasıl öğrendik?
Hem belki seviyoruz biz hatalarımızı. Belki "benim güzel hatalarım var" diyenlerdeniz. Ya buna ne demeli?

p.s: Benim kafam çok karışmış.
p.s: İstanbulda sıkılıyorum, balo elbisemi de aldım.
p.s: Benim güzel hatalarım var.
p.s: I love you. (: