25 Şubat 2013 Pazartesi

Saçları Uçuşursa Aklımın



Sadece bir kaldırımın canımı bu kadar acıtabilmesi için ne yapmıştım ki?
Kaldırımı yerinden söküp atamam, buna gücüm yetmez. Fakat onun bana öyle durduğu yerden, hem de bizzat kendi belleğimdeki anıyı sahiplenerek, üstelik bana göstere göstere öylece bakması adil değil. 

Düşüncelerimin yine aynı kaldırıma çarpması çok da güzel değil, can yakıcı, acıtan cinsten.

Düşündüm de birtakım değer hesaplarından uzak durmalıyız. Siz ne yapıyorsanız, o an yaptığınıza değiyordur. Demem o ki eğer onları seviyorsanız, sevilmeye değerdir onlar. Onlar da sizi severse siz “siz” olursunuz.

Ümitsizlik ise sevilen cinsten bir şey kesinlikle olamaz. Bunu biliyoruz. Ümit etmeyi sevin.

Şöyle bir lüksünüz var, yorum yapabiliyorsunuz, hem de her şeye dair. Bu, olup biteni sadece dışarıdan izlediğiniz için sahip olduğunuz bir lüks. Yine de olur olmadık şeyler için yorumlarınızı israf etmeyin.

Gözlerimdeki gri lekelerin bu kez belki de akıp gideceğini düşündüğüm için yazayım istedim, yani imkansızlıklar için bile ümit etmeyi sevdim, günün en iddialı saatini seçtim.

Sorun şu ki, geriye dönüp tekrar okuduğumda ne anlattığımı ben de anlamıyorum çoğu kez.
Sen sahici değilsin, ben de gerçeğin olamadım. Ama en azından bir şarkımız olabilir. Hepsi bu.

Bu da şarkı.

9 Şubat 2013 Cumartesi

Cumartesi

Bir çağrışım yapmak gerekirse, burası en çok huzuru çağrıştırıyor.

 
                  - Please, please, please, let me get what I want.

7 Şubat 2013 Perşembe

Yaşasın! Hata Yaptım!


Öfke doluyum. Çok öfke.
İğrenç hissediyorum kendimi üstelik zaman zaman. Kaynağını biliyorum. Sebebi benim. Ya da yaptığım birtakım kusurlar.
Kusur dememeyi ise o kadar çok isterdim ki.

Kimse "haydi biraz da hata yapayım" diye yaşamaz ki zaten. Adı sonra hata olur, sonra günah, kusur, işte adına ne derseniz. Halbuki bu isimler hiç yakışmıyor zamanın birinde "mutluluk" adını verdiğimiz yaşanmışlıklara.

Mesela siz ne çabuk "pişman değilim" diyorsunuz işlediğiniz irili ufaklı günahlar için.
Çok şey öğretmedi size hatalarınız, yanılıyorsunuz. Ölesiye üzdü sadece.
Örneğin ben inandım, öğrenemedim, üzüldüm.

Doğru söyleyin şimdi. Hata yapıp yapıp, yeni yeni acılar öğrenmekten zevk mi alıyorsunuz?
Aslına bakarsanız, zevkli bir yanı yok. Öyle öğrenmek yerin en dibine batsın, olmaz mı? Hatayı hiç yapmamak daha tercih edilesi bir durum değil mi oysaki? Niye pişman olmuyorsunuz?
Ama biliyor musunuz?
Ben de sizler gibi "pişman değilim" diyebilmeyi hiç bu kadar arzu etmemiştim.

2 Şubat 2013 Cumartesi

Geçimsiz Kardeşler




Mantığınız almıyor olanları değil mi?
Doğrudur. O çok güvendiğiniz mantığınızı işlevsiz hale getirdiler, yaptılar bunu.
Salt duygu insanı oluverdiniz, böyle çabucak, hem de siz!

Endişelenmeyin, siz bir şey yapmadınız. Duygularınız işe koştu aklınızın ipleri gönlünüzden kaydığı anda.
Yeryüzündeki tek ipsiz sapsız da siz değilsiniz üstelik. Hepinizin ortak düşmanları var. Fazlalık duygularınızdan bahsediyorum, paylaşılmayı bekleyen lakin paylaşamadığınız, paylaştırmadıkları duygularınızdan.

Siz unuttuğunuzu sandınız, bağladınız iplerinizi. 
Birisi saçlarıyla hatırlattı.  Birisi yüzüyle. Biri sesiyle. Bir diğeri sözleriyle. Biri kokusuyla. Birisi sevdiği şarkılarla. Birisi yürüyüşüyle. Biri bakışıyla. Hatırlayabilecekleriniz sadece bu kadardı, bitti. Unutmanızı gerektirecek bir sürü anınız bile yok. Bitti. Ama o hatırlatmayı kendilerine görev edinmiş birileri bitmek bilmedi. Bitmeyecekler. Hem de siz hatırladığınız sürece.

Bulutlandı zihniniz, gürledi kalbiniz, yağdı yağmurunuz, aktı kendi toprağınıza.
Korkmayın, gözyaşlarınız güvence altında. 
Birilerinin dokunamayacağı şeyleriniz de var hayatta.
Birileri de hayal kurabilmeyi öğretir mi bana?

Beyninizi patlatın, kalbinizi de sökün sevgili dostlarım. Sahi bir de şunu dinleyiverin.