28 Temmuz 2012 Cumartesi



Benim bi sırrım var.
Ama söylemem.
Sadece sırrım olduğunu söyleyebilirim.
Hem söyleseydim adına sır denir miydi ki?
“Benim bir sırrım var” demeseydim bu kadar merak edilir miydi?
Ayrıca merak edildiğini kim söyledi ki?
Her neyse.
Sırrım oldukça güzel. Pek çok. Öyle böyle değil.

19 Temmuz 2012 Perşembe

Bir Kar Tanesi Olsana


Ben, şu hayatta bir şeyler öğreneceksem eğer, bana benzemeyenden, bir başka deyişle benim gibi olmayandan öğrenirim.
Muhtemelen sen de öyle.
Kendimiz gibi olmaya devam etmeliyiz lakin. Öğrenmenin kuralı bu.

Birey olarak büyümek, küçücük bir kartopunun kar üzerinde yuvarlanarak ve her metrede çoğalarak büyümesine benzer belki en somut haliyle. Her metrede birbirinden farklı taneler ile yamalanır ruhlar. Her parıltı ise birer ışıltıdır ruhlara eklenen. 

Fakat eksiltmemek gerekir birbirimizi yarım yamalak hesaplarımızla. İstemediğimiz fazlalıkları çıkarmaya çalışmamalıyız birbirimizden.
Fazlayken özeliz hâlbuki.
Fazlalıklar öğretir en çok da.

17 Temmuz 2012 Salı

Bırak Dağınık Kalsın



Sesimin titremesine ihtiyacım var benim. Sonra sağı solu oldukları yerde bırakıp, yere bakmaya ihtiyacım var. Kendimden başka her yere.

Her yerde boşluk açmayı ve düzeni seven ben, dağınıklığı özledim.
Her şeye atlamaktan, olsun bitsin huyumdan, telaşımdan bıktım.
Özlemim var sonra, beklememeye dair. Öylesine yaşayabilmeye duyulan özlemden.

Kendim tarafından serbest bırakılmaya ihtiyacım var, dağılırken ve dağıtırken bir yandan da toplanmaya aynı zamanda.

İhtiyacım var evet, imkanlarım yetersiz lakin.

15 Temmuz 2012 Pazar

An Seçimi



“Bu anı sonsuza kadar yaşarım ben” diyebileceğimiz bir an gelecek, biliyorum.
Aslında çoktan teşrif etti, poşet poşet taşıdığı mutluluk hediyeleriyle birlikte. Anlar konuştu bağıra çağıra, biz sessize aldık kendimizi. Bitmesini istemediğimiz çok an bitti bile çoktan. Her seferinde eskisini unutup, yenisini sevmez miyiz ki zaten.

Yenileri biraz daha yeni, daha cüretkar, fazla parıltılı. Anı yaşattığı kişinin huyunu suyunu almış biraz. Kendi gibi değil, sevdiğinin sevdiği gibi davranıyor.
Kendi gibi olmayanlar, birden ve sebepsiz yere yüreklerinin son hızlarıyla koşup ağızlarına kadar gelmesini de seviyorlar. Anı yaşatanlar gerekli gereksiz korku sarıyorlar hep yüreklere.

Yeni misafirlerimiz var aynı zamanda. Yaşayacaklarımız kapıda. Poşet poşet taşıdıkları kullanma talimatsız, faydalı faydasız hediyeleriyle birlikte.

An seçimi yapamam ben. Korku bile sevdirir kendini. Ama sakın korkutma beni şimdi.
Sen yaz dedin, ben de yazdım.

12 Temmuz 2012 Perşembe

Fotoğraflar hep renklidir. Aşağı yukarı öyle.



Söylenilmeyeni söylesem mesela.
Hiç yazılmayanı yazsam.
Unutulmayanı unutsam.
Daha önce hiç düşünülmeyeni düşünsem ben de. Aykırıca.
Lakin “Hiçbir şey imkansız değildir” diye bir şey yoktur. İmkansızsa imkansızdır. Bulaşmamak gerekir.

***

Özleyeceklerimizin seçimini yapamayız belki. Bir fotoğrafa bakıp karar vermek gibi bir durumun olamaz. Öyle olmaz.
Fotoğraflarda bütün insanlar mutludur. Aşağı yukarı böyle.
Kazara özleriz o halde.
Şey pardon. Çok yanlış oldu. Kusura bakma. Seni özlemek istememiştim.
Bu arada özlemek seni özlediğine götürebilecek en afilli taşıt. Kaza yapabilir. Kazara özlenildiğini ise söylemiştim.