22 Kasım 2011 Salı

Dengesiz Politika

   Bazen bir şarkıyı duyacağım diye korkar ya insan. Ya da kimsenin öyle bir korkusu yok. Bunu ben uydurdum. Her neyse, benim böyle bir korkum var.
   Duydum o şarkıyı. He ne oldu peki? Dinledim, güzel oldu. Duygulu sel falan sonra. İyidir ama. Son zamanlarda izlediğim denge politikamı mahvu perişan etti, olsun.
   

17 Kasım 2011 Perşembe

İsim

 
   Parmaklarının kazara da olsa Serap yazması güzel. Serap yazıyor oluşunu bilmek güzel.
   Lafın gelişi Serap demiş olsan bile, parmaklarının sırasıyla o beş harfi kodladığını görmek güzel. Duymak demiyorum, dikkat etmelisin. Yazdığını görmek sadece. Gördüğümle bu denli kendimi değerli hissedebiliyorsam eğer, duymak belki de diğer sevincimi gölgede bırakmasın, o anları harcamasın ve değersiz kılmasın diye nasip olmuyordur bana. Mantıklı bir açıklaması vardır mutlaka. Görmek basamağında kalmak, anların hakkını vermek için belki de. Daha fazlasının, bundan öncesinin hakkına gireceği gibi şeyler mesela.
   Bana Serap diyebilirsiniz istediğiniz kadar. Parmaklarınızın harcadığı emek fazla önemlidir benim için. :)

12 Kasım 2011 Cumartesi

Turşu kuranlar da var, hayal kuranlar da. Kur yapanlar da var mesela.

 
   Gökyüzünden bir sayfa koparabilirsin kendine. En beğendiğin yeri senin olsun. Gökyüzü cimri değil. Uçsuz bucaksız. Şimdi yırttığın sayfayı döşe istediğin gibi. Hem de kendi zevkine göre. Senin evin, kim karışır. En güzel eşyalarını, en sevdiğin bardağını mesela ve de ilmek ilmek dokuduğun, göz nuruna batırıp çıkarılmış hayallerini yerleştir evinin en nadide köşelerine. Senin orası. Peşinatsız, aidatsız, faturasız, masrafsız. İstediğin kadar değiştirebilirsin eşyalarının yerlerini hem. Yenileriyle bile değiştirebilirsin dilediğinde.

   Ya da otur, ders çalış. Bardağını al yerleştirdiğin yerden, bir kahve yap kendine. Sonra kopardığın sayfayı koy defterinin arasına. Hayal kurmak bedava. Hobi olarak yine yap.

Şimdi bir es veriyoruz.

   Benim internetim yoktu ya hani bir haftadır, bir haftadır İstanbul'daydım ya hani. Hani ondan öncesinde de üşengeçtim ya ben. Yazmak istemiyordu ya hani benim pek kıymetli canım. Şimdi de vizeler başlıyor ya hani. Ders çalışmam lazım ya hani benim. Ders çalışması gerektiğinde başka eylemlere yönelir ya hani insan. Yapması gerektiklerini en çok bu dönemde hatırlar ya hani serap insanı. Blogu epeydir ihmal ettiğini düşünür ya hani içten içe. Ama eyleme dökmek için vize haftasının gelip çatmasını bekler ya hani. 

   Geldi zat-ı şahaneleri sonuç olarak. Ben de 'haydi sığınaklara' dedim ve geldim.
   Geldim ve demek ki benim duygulanmaya vaktim yok diye düşündüm açıkçası.
   Hani zamanımız yok ya, çok yoğunuz ya biz. Duygulanmaya zaman ayıramıyoruz pek tabii. Konuş deseler konuşuruz, kapanmaz o ağızlar. Ya da duygulanmak yerine susarız da zaman zaman. Tutarız kendimizi. Kaçarız nedense. Halbuki bir bıraksak kendimizi, kendiliğinden bulacağız asıl bizi.

      
   Konuşmuyorum ben. Ama artık yazmıyorum da. Oysa ki yazsam, konuştuklarımın çoğuna bedel olacak kelimeler, israfsız. Sonra istediğin kadar sus. 
   Çok mu paha biçilemez benim harflerim? Eksilmesinden, ya da onları harcamaktan mı korkuyorum? Kıyamıyor muyum onlara? Cimri miyim ben?
    Yok, hayır. Ben sadece bu aralar duygulanmıyorum.