Sadece bir kaldırımın canımı bu kadar acıtabilmesi için ne
yapmıştım ki?
Kaldırımı yerinden söküp atamam, buna gücüm yetmez. Fakat
onun bana öyle durduğu yerden, hem de bizzat kendi belleğimdeki anıyı
sahiplenerek, üstelik bana göstere göstere öylece bakması adil değil.
Düşüncelerimin yine aynı kaldırıma çarpması çok da güzel
değil, can yakıcı, acıtan cinsten.
Düşündüm de birtakım değer hesaplarından uzak durmalıyız.
Siz ne yapıyorsanız, o an yaptığınıza değiyordur. Demem o ki eğer onları
seviyorsanız, sevilmeye değerdir onlar. Onlar da sizi severse siz “siz”
olursunuz.
Ümitsizlik ise sevilen cinsten bir şey kesinlikle olamaz.
Bunu biliyoruz. Ümit etmeyi sevin.
Şöyle bir lüksünüz var, yorum yapabiliyorsunuz, hem de her
şeye dair. Bu, olup biteni sadece dışarıdan
izlediğiniz için sahip olduğunuz bir lüks. Yine de olur olmadık şeyler için
yorumlarınızı israf etmeyin.
Gözlerimdeki gri lekelerin bu kez belki de akıp gideceğini düşündüğüm
için yazayım istedim, yani imkansızlıklar için bile ümit etmeyi sevdim, günün
en iddialı saatini seçtim.
Sorun şu ki, geriye dönüp tekrar okuduğumda ne anlattığımı
ben de anlamıyorum çoğu kez.
Sen sahici değilsin, ben de gerçeğin olamadım. Ama en
azından bir şarkımız olabilir. Hepsi bu.
Bu da şarkı.