12 Kasım 2011 Cumartesi

Şimdi bir es veriyoruz.

   Benim internetim yoktu ya hani bir haftadır, bir haftadır İstanbul'daydım ya hani. Hani ondan öncesinde de üşengeçtim ya ben. Yazmak istemiyordu ya hani benim pek kıymetli canım. Şimdi de vizeler başlıyor ya hani. Ders çalışmam lazım ya hani benim. Ders çalışması gerektiğinde başka eylemlere yönelir ya hani insan. Yapması gerektiklerini en çok bu dönemde hatırlar ya hani serap insanı. Blogu epeydir ihmal ettiğini düşünür ya hani içten içe. Ama eyleme dökmek için vize haftasının gelip çatmasını bekler ya hani. 

   Geldi zat-ı şahaneleri sonuç olarak. Ben de 'haydi sığınaklara' dedim ve geldim.
   Geldim ve demek ki benim duygulanmaya vaktim yok diye düşündüm açıkçası.
   Hani zamanımız yok ya, çok yoğunuz ya biz. Duygulanmaya zaman ayıramıyoruz pek tabii. Konuş deseler konuşuruz, kapanmaz o ağızlar. Ya da duygulanmak yerine susarız da zaman zaman. Tutarız kendimizi. Kaçarız nedense. Halbuki bir bıraksak kendimizi, kendiliğinden bulacağız asıl bizi.

      
   Konuşmuyorum ben. Ama artık yazmıyorum da. Oysa ki yazsam, konuştuklarımın çoğuna bedel olacak kelimeler, israfsız. Sonra istediğin kadar sus. 
   Çok mu paha biçilemez benim harflerim? Eksilmesinden, ya da onları harcamaktan mı korkuyorum? Kıyamıyor muyum onlara? Cimri miyim ben?
    Yok, hayır. Ben sadece bu aralar duygulanmıyorum.

3 yorum:

İstanbul istasyon dedi ki...

işte en kötüsü bu duygulanmamak. hemen cıkman lazım bu moddan...

Serapus dedi ki...

Hemen bi şeyler yapmam lazım. :)

Adsız dedi ki...

Halbuki bir bıraksak kendimizi, kendiliğinden bulacağız asıl bizi.

Çok güzel...