17 Ekim 2012 Çarşamba

Özel İsim Olmayan özlem



Özlemeyi özlemenin neresi saçma?
Ya da sahip olduğun bir önceki acının şöyle geriye dönüp baktığında şimdi tatlı gelmesinin neresi garip?
Acıları özlemek diye bir şey var.

Bundan çok değil 5-6 ay önce hem beynimdeki hem çevremdeki kalabalıktan şikayet ederken, şimdi o kalabalığı özlüyorum.
Çevrem yine alabildiğine kalabalık. Herkes, her şey çok fazla bana. Çok.
Hem yapmam gereken, hem yapmamam gereken çok fazla şey var.
Yapmamam gerekenlerden biri de şu an şurada oturup şunları yazmak. Çünkü şuna vaktim yok şu vakitte. Yapıyorsam özlemimin hatırına yapıyorum.

Çünkü ben başka bir şehirdeki cumartesi günümü özledim.

Balkon kapısının açıklığını, sehpa görevindeki sandalyeyi, üzerindeki kahveyi, bilgisayarım kapanmasın diye hareketsiz oturuşumu, dinmek bilmeyen müziği, eşlik eden ve susmak bilmeyen kendimi, evimi, ne yemek yapacağımı düşünmeyi, fırsat buldukça hep yaptığım yazma eylemini, okumayı, arkadaşlarımı, sevgiliye ulaşma arzumu ve çabalarımı, yazdıklarımı, dinlediklerimi, dinlediklerimle kafamdakileri bağdaştırmayı, sabahlara kadar uyumamayı, uyumadan önce bir süre tavanı izlemeyi, heyecanımı, hepsini ama hepsini deli gibi özledim.

Şu an yaptığım şey ise çoğu şeye ayak uydurmak. Her şeyin yolunda olduğunu düşünmek.
Her şey yolunda. İşimdeyim, gücümdeyim. Okul var, öğrenciler var, öğrencilik var ekstradan. Yanlış olan bir şey yok.
Şu an kendimi iliklerime kadar yalnız hissetmek dışında.

Yapabileceğiniz bir şey yok. Yapmak da istemezsiniz. Yapacağınızı da düşünmedim. Ne yapmanız gerektiğini bilmiyorum. Ne yapmam gerektiğini de öyle.

Anlattıysam özlemimin hatırına.
Yine onun hatırına bugün uyumayacağım.

Hiç yorum yok: